Page 36 - FBEK Dergi-2
P. 36
lerken hep randevulaştığımız yerdi. Ya da bir rup şöyle bir çevreme baktığımda önceden
akşamüstü canınız sıkıldığında gidip mutlaka gördüğüm Hasibelerin bahçesini göremiyorum.
birilerini göreceğiniz yaşayan bir mekândı orası. Neden mi? Çünkü kentsel dönüşüm almış başı-
Duvar dedim de bu duvar sohbetlerini en güzel nı gidiyor buralarda. Eskiden Hasibe diye ses-
yapan da neredeyse duvarın tam orta noktasına lendiğimde sesimi duyurabildiğim arkadaşımın
yakın bir yerde tüm ihtişamıyla duran, koyu ve bahçesi diye bir şey yok artık çünkü o tarafta
serin gölgesiyle her zaman davetkâr çınar ağacı- beş katlı kocaman bir bina var.
nı da unutmamak lazım. Nelere tanıklık etti, ne
konuşmalar dinledi bilemezsiniz. Bense tam bir kurtarılmış bölgedeyim sanki.
Divan, ağaçlar, sardunyalar, fesleğenler ve az
Ama o duvar da çınar ağacı da yok artık… sonra annem seslenecekmiş gibi görünen mut-
fak camı… Her şey ama her şey yerli yerinde…
Ya daha yukarı, evimin olduğu sokağa döner- Ohhh.
ken yol üstündeki çeşme, dili olsa da anlatsa o
yılları… Bahçede otururken Oya Baydar’ın yıllar önce
okuduğum “Hiçbir Yere Dönüş” kitabı geli-
Ya, Yahya Bakkal… Az kuyruklara girmedik yor aklıma. Neden mi?... Şimdi oturduğum
önünde bir şeyler almak için… bu bahçe bu ev olmasa ben gerçekten nere-
ye gelmiş olacaktım? Hiçbir yere… Evleriyle,
Ama artık o çeşme de Yahya Bakkal da yok… sokaklarıyla, ağaçlarıyla, duvarları ve çeşme-
leriyle var olan o kasaba gitmiş, yerine benim
Evimin önüne geldiğimde baktım; ev aynı, anılarımı silip götüren o kabul edilemez kentsel
eskisi gibi... Ön cepheden iki katlı tam köşeye dönüşüm adı altında insanlara sunulan ve o
yerleşmiş öylece duruyor. Yan tarafındaki dara- insanların fark edemediği; şimdilerde bahçele-
cık sokaktan ev boyunca yürüdüğünüzde evin rini, ağaçlarını hatta köşedeki çeşmeyi ve belki
bitiminde bir demir kapı karşılar sizi, bir de de Bakkal Yahya’yı hatırladıkça gözleri dolan
üzerine sarılmış hanımeli ve hanımelinin koku- insanlar kalmış? Kentsel dönüşüm şehirlerin
su. Ben çocukken bizim bahçe, sokaklar, tüm kimliğini yok ederken modern bina aldatmaca-
ilçe, dağlar taşlar, karşı kıyılar deniz ötesi hep larıyla insanları topraktan, dostluktan ve kendi-
böyle kokar sanırdım. Çocukluk işte… ni buldukları o sıcacık insan kokan ilişkilerden
koparıp üst üste yapılmış modern hapishanele-
Demir kapı ağırdır, biraz zor açılır ama şöyle re yerleştirmiş.
tam gücünüzle itip açtığınızda sizi karşılayan
erik ve elma ağaçları, annemin saksılarını kireç- Ben mi? Ben bu eve, bahçeye sahip olduğum
le özenle boyadığı sardunyalar, babamın sağlıklı için, burada olduğum için ve kurtarılmış bir
olduğu zamanlarda yaptığı çardak ve çardağın bölge gibi olsa da “hiçbir şeye” değil “her şey” e
altındaki tahta divan olur. Yerdeki fesleğenlere dönebildiğim için mutluyum…
yanlarından her geçişinizde elinizi sürmeden
duramazsınız. Dönüşmesek mi acaba?.. Başka çözümler mi
bulunsa?..
Yine her zamanki çay saatlerimizin birindeyim Fotoğraflar: Çanakkale İl Kültür ve
sanki… Babam divana oturmuş, arkadaşları Turizm Müdürlüğü
gelmiş onu ziyarete… Sohbet koyulaşmış, arada
bir kulak vermeye, içine girmeye çalıştığım bu
sohbetlerin bana neler kattığını bu yaşımda
daha iyi anlıyorum. Çünkü babam ve arkadaş-
ları köy enstitüsünde okumuş, öğretmenliği çok
değerli görmüş ve bunu en iyi yapan insanlar.
İkinci Dünya Savaşı’nı çok küçükken yaşamış,
ayağında çarıklarla başladıkları eğitim yaşantıla-
rının onları nasıl bir toplumsal mimara dönüş-
türüldüğünün canlı kanıtları onlar. Sohbetler
de tatbiki hep okul yıllarından ve mesleklerini
yaparken yaşadıkları sürgün yıllarından. Ama
her biri direnmenin, umudunu yitirmeme-
nin, emek vermenin ve savunduğu düşünceye
uygun yaşamaya çalışmanın öyküleri…
Anılardan sıyrılıp divana doğru yürüyorum.
Evet, her şey, her yer gerçek ve yerli yerinde
duruyor. Sohbetlerin yapıldığı o divanda otu-
37