Page 17 - fenbilimleri dergi sayı-4
P. 17
Bir başka aşk hikâyesinde ise erkek karakter hem gücü
hem de aşkı yan yana getirirken kadın karakter yine deli-
nen dağların altında kalıyor. Bir sultan kızı olan Şirin,
yaşadığı gösterişli hayatı bir köşeye itip Ferhat’la basit
bir hayat sürmeyi yeğleyebilecek yücelikteyken bizlerin
gözüne Ferhat’ın deldiği dağların yüceliği sokuluyor,
Şirin karakteri yine kendi içinde yangınlarıyla baş başa
bırakılarak bir köşeye iliştiriliyor. “İliştiriliyor.” diyorum
çünkü bu öyküde Şirin, pasif bir karakterden öteye geçe-
miyor. Hatta öykü biraz daha ileri giderek aşkta kötülü-
ğün sembolünü de kadına yüklüyor. Hepimiz Ferhat’ı
dağlara iten babayı değil de kardeşinin aşkını kıskanarak
onun ölümüne sebep olan Banu’yu “karaçalı” yapmışız.
Kadın üzerinden kurgulanmış gibi gösterilemeye çalışı-
lan her iki öyküde de kadın; ne yazık ki aşkın derinli-
ğinden uzak tutulmuş, aşk erkeğin elinde yüceltilmiştir.
Bu durum sadece bizim topraklarımızda doğan edebiya-
tın bir sorunu değil. Dünya edebiyatında da bu böyle.
“Cadı” dendiğinde beyninizde oluşan neden bir kadın
silueti? Bunu hiç düşündünüz mü? Tam tersini düşü-
nelim. Cadıyı öldüren dendiğinde beyninizde nasıl bir
karakter canlanıyor? Hepimiz cevabı içimizden verirken
bile bu durumu örneklemiş oluyoruz. Kötülük yapanlar
kadınlar, kötülükten bizleri koruyanlar ise erkekler.
Yazın dünyası kadını kimi zaman şeytanın temsilcisi say-
mış kimi zaman melek. Yeri geldiğinde acısını kutsallaş-
tırıp erkek egemen söylemin anlaşılmaz imgeleminden
sıyırmış bazen de kahramanlık edip hakkını vermiş. Ama
geçmişten günümüze, edebiyatta kadın dışarıda tutul- …Ve kadınlar ,
muş, görmezden gelinmiş; ikinci plana atılmıştır.
Bizim kadınlarımız.
Umarım Fakir Baykurt gibi “Irazca”ların bu düzene
başkaldırdığını, cinsiyetin toplumsal bir adlandırmanın Korkunç ve mübarek elleri ;
ötesinde hiçbir ayrılık göstermediğini işleyen yazarların
ve şairlerin sayısı çoğalır. Gerçek hayatta ötelenen kim İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
olursa olsun en azından sanatta bilhassa edebiyatta bu
şiddetin dışında kalır. Anamız, avradımız, yârimiz…
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ,
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
…
Nazım Hikmet RAN
17